Adler’e göre kişiliğimizi çocuklukta yaşadığımız eksiklikler mi şekillendiriyor?

Adler’e göre kişiliğimizi çocuklukta yaşadığımız eksiklikler mi şekillendiriyor?

Kişiliğimizin temelleri ne zaman atılır? Neden bazı insanlar sürekli onay ararken bazıları başkalarına liderlik etmeye yönelir? Psikolojinin önemli isimlerinden Alfred Adler’e göre bu soruların cevapları çocukluk yıllarında saklıdır. Adler, bireyin yaşadığı eksiklik duygularının ve bu eksiklikleri telafi etme çabasının kişiliğin şekillenmesinde çok büyük bir rol oynadığını savunur.

“Aşağılık Duygusu” Kişiliğin Yapıtaşı mı?

Adler’in teorisinin merkezinde yer alan kavramlardan biri aşağılık duygusudur. Hepimiz çocuklukta bir şekilde çevremize karşı güçsüz, yetersiz ve eksik hissederiz. Bu, gelişimsel olarak doğal bir süreçtir. Çünkü bir çocuk, fiziksel ve zihinsel olarak çevresine bağımlıdır; henüz yeterli becerilere sahip değildir.

Adler’e göre bu eksiklik duygusu, bir sorun değil; aslında ilerleme için bir fırsattır. Çünkü birey, bu eksikliği telafi etmeye çalışarak gelişir. Yani kişiliğimiz, sadece eksiklik hissinin kendisiyle değil, bu hissi nasıl yorumladığımız ve ne yönde hareket ettiğimizle şekillenir.

Telafi Çabası: Üstünlük Kurma İsteği

Adler, aşağılık duygusunun çoğu zaman bir üstünlük çabası doğurduğunu söyler. Bu, kibir ya da başkalarını ezme isteği anlamına gelmez (en azından sağlıklı bir biçimde geliştiğinde). Daha çok, “daha iyi bir ben” olma çabasıdır. Birey, yetersizliklerini aşmak, başarılı olmak, takdir görmek ve toplumda yer edinmek için çabalar.

Ancak bu çaba her zaman sağlıklı biçimde sonuçlanmaz. Eğer birey, aşağılık duygusunu çok yoğun yaşarsa, bu durum bir aşağılık kompleksine dönüşebilir. Ya da tam tersine, kişinin kendini abartılı şekilde üstün görmesiyle bir üstünlük kompleksi gelişebilir. Her iki durumda da bireyin kişiliği, çocuklukta yaşadığı eksikliklerin ruhsal izleriyle biçimlenmiş olur.

Çocukluk Deneyimleri ve Ebeveyn Tutumları

Adler’in bireysel psikolojisinde çocukluk dönemindeki aile dinamikleri, kişilik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Özellikle şu durumlar dikkat çeker:

Aşırı koruyucu ebeveynler, çocuğun kendi başına deneyim kazanmasını engelleyebilir. Bu da çocuğun bağımlı, özgüvensiz ve aşırı çekingen bir kişilik geliştirmesine neden olabilir.

İhmal edilen çocuklar, yeterince sevgi ve değer görmediklerinde toplumdan kopabilir, güvensizlik geliştirebilir.

Kıyaslanan ya da hor görülen çocuklar, sürekli eksik ve yetersiz hissederek ya içine kapanır ya da ileriki yaşamlarında aşırı rekabetçi ve hırslı olabilir.

Yani Adler’e göre kişiliğimiz yalnızca "ne yaşadığımızla" değil, yaşadığımız olaylara verdiğimiz anlam ve bunlara karşı geliştirdiğimiz stratejilerle şekillenir.


Kişilik Eksiklikle Başlar, Yorumla Şekillenir

Adler’in bireysel psikolojisi, insanın eksiklikleriyle baş eden ve bu eksiklikleri anlamlı bir yaşam hedefi doğrultusunda dönüştüren bir varlık olduğunu öne sürer. Evet, kişiliğimizin temelleri çoğu zaman çocuklukta yaşadığımız eksikliklerle atılır. Ama bu eksiklikler bizi "eksik" yapmaz. Asıl önemli olan, bu duyguları nasıl yorumladığımız, nasıl bir anlam yüklediğimiz ve hangi yolda ilerlemeye karar verdiğimizdir.