Fromm’a göre yıkıcılık, hem içgüdüsel hem de sonradan gelişen bir davranış olarak görülebilir, ancak onun insan doğasına dair en belirgin görüşlerinden biri, yıkıcılığın sadece doğuştan gelen bir eğilim değil, büyük ölçüde toplumsal ve psikolojik faktörlerin şekillendirdiği bir davranış olduğudur. Erich Fromm, yıkıcılığın yalnızca biyolojik bir dürtüden kaynaklanmadığını, aynı zamanda insanın toplumla olan etkileşimlerinden ve varoluşsal kaygılarından doğduğunu öne sürer.
Fromm, insanların biyolojik olarak doğrudan yıkıcı eğilimler taşımadığını savunsa da, onun çalışmalarında insanın doğasında var olan temel bir hayatta kalma dürtüsü ve "savunma" içgüdüsünün bir şekilde şiddetle ilişkilendirilebileceği söylenebilir. İnsanlar, tarihsel olarak hayatta kalma mücadelesinde fiziksel tehditlere karşı savunma güdüsüyle hareket etmişlerdir. Ancak bu, sadece yıkıcılığı içgüdüsel bir davranış olarak tanımlamak için yetersizdir. Çünkü insan, biyolojik içgüdülerin ötesine geçebilen bir varlıktır.
Fromm’un en önemli katkılarından biri, yıkıcılığın daha çok toplumsal yapılar ve bireylerin toplumla olan ilişkileriyle şekillendiği yönündeki görüşüdür. Ona göre, modern toplumda bireyler, kendilerini yalnız ve yabancılaşmış hissederler. Bu yabancılaşma, kişinin kendi içsel potansiyelini gerçekleştirememe duygusundan kaynaklanır ve bu da bireyi yıkıcı davranışlara yönlendirebilir.
Özellikle kapitalist toplumda bireylerin kendi kimliklerini, yalnızca tükettikleri ürünlerle veya toplumsal statüleriyle tanımlamaları, onların içsel boşluklarını hissetmelerine neden olur. Bu hissiyat, bireyde bir tür yıkıcı patolojiye yol açabilir. Yıkıcılık, bir tür "kaotik" çıkış yolu olarak kendini gösterebilir; yani toplumda kendini değersiz hisseden birey, yıkıcı davranışlarla dışavurumda bulunur.
Fromm’a göre, insanın varoluşsal kaygıları da yıkıcılığın temel sebeplerindendir. İnsan, nihayetinde ölümü ve varoluşunu sorgulayan bir varlıktır. Ölümün ve boşluğun kaçınılmazlığını düşündükçe, insan bu kaygılardan kurtulmaya çalışır. Ancak, bu kaygılara verilecek yanıtlar yıkıcı olabilir. Toplumun birey üzerinde yarattığı baskılar ve bireyin içsel yalnızlık duygusu, bireyin kendisini yok etme veya başkalarını yok etme eğilimleri geliştirmesine yol açabilir.
Fromm, bireyin kendini ve başkalarını yıkıcı biçimlerde ifade etmesinin, aslında onun varoluşsal boşlukla başa çıkmaya çalışması olduğuna dikkat çeker. Yıkıcılık, ölüm ve anlam arayışına karşı bir tepki, bir tür çözüm arayışıdır.
Modern toplumda insanların duygusal olarak birbirlerinden ve doğadan yabancılaşması, Fromm’a göre önemli bir yıkıcılık sebebidir. İnsanlar, insanlığa özgü sevgi, empati ve bağ kurma becerilerini kaybettikçe, daha soğuk, daha mekanik bir şekilde hareket ederler. Bu yabancılaşma, bireyi toplumun bir parçası olmaktan çıkarır ve birey, bu yalnızlık ve kaybolmuşluk duygusunu başkalarına zarar vererek ifade etmeye çalışabilir. Yıkıcılık burada, bir tür karşısındaki dünyaya ve insanlara duyduğu öfkenin dışavurumudur.
Fromm, yıkıcılığın toplumsal yapılar tarafından beslenebileceğini de belirtir. Özellikle savaşlar, sömürü, ekonomik eşitsizlikler ve ideolojik baskılar, yıkıcı davranışların toplumsal düzeyde arttığı alanlar olabilir. Bu durum, bireylerin sadece kendi içsel boşluklarını değil, aynı zamanda toplumsal adaletsizliğe karşı duydukları öfkeyi de dışa vurma biçimi olabilir.
Fromm’un "yıkıcı birey" anlayışı, kişinin sadece kendisine ya da yakın çevresine zarar vermekle kalmayıp, toplumsal yapıyı da hedef almasıyla ilgilidir. Toplumun çeşitli normlarına karşı duyulan öfke, bazen daha büyük yıkımlara neden olabilir. Bu, bireyin yalnızca kendini değil, aynı zamanda tüm toplumun varoluşsal krizine karşı bir tür tepki olarak da görülebilir.
Erich Fromm, yıkıcılığın ne tamamen biyolojik bir içgüdü olduğunu ne de tamamen toplumsal bir yapıdan kaynaklandığını savunur. Yıkıcılık, insanın varoluşsal kaygılarına, toplumsal baskılara ve psikolojik durumlarına yanıt olarak ortaya çıkar. Bu, bir bakıma içgüdüsel dürtülerle toplumsal etkileşimlerin birleştiği karmaşık bir davranış biçimidir. Yıkıcılığın ortaya çıkması, bireyin psikolojik durumuna, toplumsal koşullara ve varoluşsal kaygılara bağlı olarak şekillenir.
Fromm’un görüşünde, insanın "yıkıcı" eğilimleri bir yandan içgüdüsel olarak biyolojik hayatta kalma dürtülerine dayanabilirken, diğer yandan toplumsal çarpıklıklar ve bireysel yabancılaşmalar gibi faktörlerle beslenen bir davranış biçimi olarak ortaya çıkmaktadır.