Karen Horney (1885–1952), klasik psikanaliz teorisine karşı eleştirileriyle tanınan önemli bir psikiyatrist ve kuramcıdır. Freud’un libidinal teorilerine ve özellikle biyolojik determinizme karşı çıkarak insan gelişiminde çevresel, toplumsal ve kültürel faktörlerin etkisini ön plana almıştır.
Horney’nin teorisinin merkezinde nevroz ve içsel çatışmalar yer alır. Ona göre insanların içsel çatışmalar yaşamasının temel nedeni, temel kaygı (basic anxiety) olarak adlandırdığı, çocuklukta yaşanan sevgi ve güven eksikliğinden doğan derin bir güvensizlik ve yalnızlık hissidir.
Bu yazıda Horney’nin teorik çerçevesinde, içsel çatışmaların nedenleri, kaynakları, biçimleri ve etkileri detaylı şekilde ele alınacaktır.
Karen Horney’e göre tüm nevrotik gelişimlerin temelinde “temel kaygı” yer alır. Bu, çocuğun çevresine karşı duyduğu kronik yalnızlık, güvensizlik, çaresizlik ve düşmanlık duygularından kaynaklanan derin bir endişe halidir.
Temel kaygının kökeni çocukluk dönemindeki sevgi eksikliği, ilgisizlik, aşırı eleştirel ebeveyn tutumları, ya da duygusal ihmal gibi yaşantılardır. Çocuk kendini bu tarz ortamlarda:
Terk edilmiş (yalnız),
Korunmasız (güçsüz),
Sevilmeyen (değersiz) hisseder.
Bu duygular, çocuğun ruhsal yapısında kalıcı bir iz bırakır ve yetişkinlikte içsel çatışmalara neden olacak yapının temelini oluşturur.
Karen Horney, bireyin bu temel kaygıyla baş edebilmek için geliştirdiği psikolojik stratejileri “nevrotik gereksinimler” olarak adlandırır. Bu ihtiyaçlar, gerçekçi olmaktan uzak, aşırı ve katı niteliktedir.
Horney, toplamda 10 nevrotik gereksinim tanımlar ve bunları üç temel eğilim altında toplar. Bu eğilimlerin çatışması, bireyde içsel çatışmaların temelini oluşturur.
Karen Horney, temel kaygıyla başa çıkmak için bireylerin geliştirdiği üç temel nevrotik eğilim tanımlar. Bunlar aynı anda bireyde bulunabilir ve çelişebilir. Bu çelişkiler, içsel çatışmanın kaynağıdır.
Bu eğilim, insanların sevgi ve kabul ihtiyacından kaynaklanır. Birey, temel kaygısını bastırmak için diğer insanlara yakın durmaya, onların sevgisini kazanmaya çalışır.
Nevrotik gereksinimleri:
Kabul ve onay ihtiyacı
Korumaya duyulan aşırı ihtiyaç
“Sevilirsem güvendeyim” inancı
Çatışma kaynağı: Bu eğilim, bireyin bağımsızlık arzusu ya da başkalarından üstün olma isteğiyle çatışabilir.
Bu bireyler, dünyayı tehlikeli bir yer olarak görürler ve güçlü olmak zorunda olduklarına inanırlar. Temel kaygıyla başa çıkmak için çevresine hükmetmeye çalışır.
Nevrotik gereksinimleri:
Güçlü olma ihtiyacı
Kontrol etme arzusu
Başarılı ve hayranlık uyandıran biri olma gereksinimi
Çatışma kaynağı: Bu eğilim, sevgi ve kabul ihtiyacındaki yönüyle ya da yalnız kalma korkusuyla çelişebilir.
Bu bireyler, temel kaygıyı minimize etmek için insanlardan uzak dururlar. Bağımsızlıklarını korumak ve incinmemek için duvarlar örerler.
Nevrotik gereksinimleri:
Mükemmel ve yeterli olma ihtiyacı
Bağımsızlık ve özgürlük ihtiyacı
Kimseye ihtiyaç duymama arzusu
Çatışma kaynağı: Uzaklaşma eğilimi, bireyin sevgiye, ait olmaya ya da takdir edilmeye duyduğu ihtiyaçla çatışabilir.
Karen Horney’e göre bu üç eğilim arasındaki çatışmalar, nevrotik bireyin sürekli olarak içsel bir ikilem yaşamasına neden olur. Bu çatışmalar bilinçli olmayabilir; ancak bireyin davranışlarına, düşünce tarzına ve duygusal yaşamına yansır.
Bir birey hem sevilmek (uyum eğilimi) hem de güçlü olmak (saldırgan eğilim) isteyebilir. Ancak bu ikisi aynı anda mümkün değildir. Sevilmek için uysal olmak gerekirken, güçlü olmak için sert ve mesafeli olmak gerekir. Bu çelişki, bireyin davranışlarında tutarsızlık, kaygı, suçluluk, ve karar vermede zorlanma gibi sorunlara neden olur.
Kararsızlık ve içsel huzursuzluk
Benlik bölünmesi (ideal benlik ile gerçek benlik arasında uçurum)
Kronik tatminsizlik
Sürekli çevreyle ya da kendisiyle savaş içinde olma
Horney, içsel çatışmaların en derin düzeyde ideal benlik ve gerçek benlik arasındaki uçurumla bağlantılı olduğunu vurgular.
Bireyin doğal eğilimleri, duyguları, ihtiyaçları ve özgün kişiliği.
Bireyin “olması gerektiğine inandığı” yapay ve mükemmel benlik imgesi.
Genellikle çevrenin beklentileriyle şekillenir.
Kişi, bu imgeye ulaşamadıkça kendini değersiz hisseder.
Birey, gerçek benliğini reddeder, ideal benliğine ulaşmaya çalışır.
Bu durum yoğun öz eleştiri, suçluluk, kendini yetersiz hissetme ve hatta depresyon yaratır.
Birey bu çatışmayı bastırmak için savunma mekanizmaları geliştirir ama bu da iç çatışmayı daha da derinleştirir.
Karen Horney’nin Freud’dan ayrıldığı en önemli noktalardan biri, toplumun ve kültürün içsel çatışmalar üzerindeki belirleyici etkisidir. Ona göre bireyin yaşadığı çatışmalar sadece içsel dürtülerden değil, aynı zamanda:
Toplumsal beklentiler
Cinsiyet rolleri
Aile yapısı
Kültürel değerler
Kapitalist başarı baskısı
gibi dışsal faktörlerden de kaynaklanır.
Özellikle kadınların yaşadığı içsel çatışmalar konusunda Freud’un “kadın kıskançlığı” gibi biyolojik açıklamalarına karşı çıkar. Kadınların yaşadığı ruhsal çatışmaları, toplumun kadınlara dayattığı rollere bağlar.
Karen Horney’e göre terapinin amacı, bireyin nevrotik gereksinimlerini, çarpıtılmış ideal benlik imgesini ve içsel çatışmalarını fark etmesini sağlamaktır.
Gerçek benlikle yeniden temas kurmak
Çatışan yönlerin farkına varmak
Nevrotik eğilimleri zayıflatmak
Temel kaygının kökenine inmek
Daha otantik, esnek ve özgür bir benlik geliştirmek
Karen Horney’nin kuramı, insanın doğasını yalnızca içgüdüsel dürtülerle değil, aynı zamanda sosyal ilişkiler ve kültürel yapılarla birlikte değerlendirir. Ona göre içsel çatışma, nevrotik kişiliğin ayrılmaz bir parçasıdır ama aynı zamanda bir iyileşme potansiyeli taşır. İnsan bu çatışmaları fark edip, bastırmak yerine anlamlandırmaya çalıştıkça özgürleşebilir ve gerçek benliğine daha çok yaklaşabilir.