Persona – Gerçek Benliğinizi Gizleyen Maske

Persona – Gerçek Benliğinizi Gizleyen Maske
Persona – Gerçek Benliğinizi Gizleyen Maske
"Persona" kelimesi, aslında oyuncuların oynadıkları rolleri tasvir etmek için taktıkları tiyatro maskelerini ifade eder. Carl Jung'un ruh modelinde persona, egomuz ve toplum arasında yer alır. Ego, hayatımız boyunca devam eden kimlik duygumuzdan sorumlu olan bilinç merkezimizi ifade eder ve persona, taktığımız sosyal maskedir. Hepimiz farklı ortamlarda farklı maskeler takarız; çünkü bu, toplumun taleplerine uyum sağlama biçimimizdir ve sosyal rolümüzü ve diğer insanlarla nasıl başa çıktığımızı şekillendirmede önemli bir rol oynar. Ancak bunun da tehlikeleri vardır.

 
"Persona, bireysel bilinç ile toplum arasındaki karmaşık bir ilişkiler sistemidir; bir yandan başkaları üzerinde belirgin bir izlenim bırakmak, diğer yandan da bireyin gerçek doğasını gizlemek için tasarlanmış bir tür maskedir."

Carl Jung, C.W. Cilt 7: Analitik Psikoloji Üzerine İki Deneme

 Personanın Aşamaları

Jung, personanın iki aşamasını özetler. İlk aşama özdeşleşme aşamasıdır. Kişinin personanın performansı, kişinin göründüğü gibi olmadığını bildiği sürece oldukça iyidir; ancak kişi bunun farkında değilse veya aşırı özdeşleşiyorsa tehlikeli hale gelir. Bu durumda, kişinin personası kasıtlı veya kasıtsız olarak parçalandığı, kaos ve yönelim bozukluğu yaratan ikinci aşamaya, yani parçalanma aşamasına geçmesi gerekir.

Çok nadir durumlarda, kişinin kendi fikirleri olan ve birbirleriyle çelişen iki veya daha fazla personası olabilir. Bu durum, genellikle travmanın bir sonucu olan bir akıl sağlığı sorunu olan dissosiyatif kimlik bozukluğu olarak bilinir. Parçalanma sürecinde kişi üç farklı yaklaşım seçebilir: negatif restorasyon (kişinin statükoya uyum sağlamak için kritik deneyimden önceki gibi olduğunu iddia etmesi), yokluk (kişinin bir personası olmadan yaşaması ve dünyayla etkileşime girmesinin mümkün olmaması) ve restorasyon (kişinin bilincinde olduğu ve gerçek benliğini gizlemeyen bir persona geliştirmesi).

Kişi bilinçsizse veya personasıyla aşırı özdeşleşiyorsa, en iyi seçenek yeniden yapılanmadır. Olumsuz yeniden yapılanma, kişinin gerçek benliğini gizler ve bir personanın yokluğu sadece imkansız olmakla kalmaz, aynı zamanda istenmeyen bir durum da olabilir; çünkü kişi iç dünyası kadar dış dünyayla da uyum sağlamalıdır. Tartışacağımız konu, gerçek benliğimizi gizlemenin tehlikeleridir. Personayı, zayıflıklarımızı ve kendimiz hakkında açığa çıkarmak istemediğimiz diğer yönlerimizi gizlememize yardımcı olması için kullanabilir veya personayla aşırı özdeşleşebiliriz.

 Personanın Bilincinde Olmamak

Kendimiz hakkındaki gerçeği ortaya çıkarmak istemediğimizde, olmadığımız biri gibi davranırız.

Persona, çocukluk döneminde ebeveynlerin, akranların ve öğretmenlerin istek ve beklentilerine uyma ihtiyacından dolayı erken yaşta oluşmaya başlar. Çocuklar, belirli tutum ve davranışların kabul edilebilir olduğunu ve onayla ödüllendirilebileceğini, bazılarının ise kabul edilemez olduğunu ve cezayla sonuçlanabileceğini hızla öğrenirler.

Personaya kabul edilebilir özellikler yerleştirme ve kabul edilemez özellikleri gizli veya bastırılmış tutma eğilimi vardır. Belki de iddialı olmak kaba ve sosyal olarak kabul edilemez olarak görülür ve kişi pasifleşerek ilişkilerini ve kariyerini etkiler ya da çatışmalardan hoşlanmadığı için aşırı uyumlu olabilir ve bu da istismar edilir. Bu istenmeyen yönler, olgunlaştıkça bizi olumsuz etkiler ve personamızın karanlık tarafı olan gölgemizi oluşturur; bu gölge, her an ani duygusal patlamalarla ele geçirilebilir.

Jung'a göre, kişinin gölgesiyle müzakeresi, öz eğitimimizin bir parçası olarak yaşam boyu süren bir süreçtir. Bu süreç, ruhumuzda gizli kalmış iyi nitelikleri kurtarmamızı, kim olduğumuz konusunda dürüst olmamızı, ne kadar iyilik yapabileceğimizi ve hangi suçları işleyebileceğimizi bilmemizi sağlar. Genellikle olumsuz olarak algılanan gölgenin olumlu bir yanı da vardır. Ancak görmezden gelindiğinde veya yanlış anlaşıldığında düşmanca bir tavır takınır.

 Personayla Aşırı Özdeşleşme

Personanın bir diğer tehlikesi de onunla aşırı özdeşleşmektir. Bu, bireyselliğimizin salt bir kurgudan ibaret olduğunu gösterir. Nadir durumlarda, ego kişiyle tamamen özdeşleştiğinde, bireysellik tamamen bastırılır ve bu da topluma maksimum, kendi bireyselliğine ise minimum uyum anlamına gelir ve psikolojik gelişimi engeller. 

 Persona ve Benlik (Bireyleşme)

Persona, Jung'un hayatlarımızdaki en önemli görev olarak gördüğü bireyselleşme sürecini, yani bilinçdışı içeriklerin bilince çıkarılması yoluyla kişiyi Öz'e yakınlaştırmayı engeller. Bilinçdışının içerikleri rüyalar, tefekkür ve aktif hayal gücü yoluyla keşfedilebilir. Bireyselleşmeye yalnızca bilinçli niyetle ulaşmak mümkün değildir. Benlik, egoyu aşan kişinin kişiliğinin bütünlüğüdür. Benliğin amacı bütünlüktür ve bireyleşme onun varoluş nedenidir. Persona bu süreci engeller.

"Kişi kendine bir rol oynadığı sürece bireyleşemez; kişinin kendisi hakkındaki inançları, personanın en incelikli biçimi ve gerçek bireyselleşmenin önündeki en incelikli engeldir. Kişi neredeyse her şeyi kabul edebilir, ancak yine de bir yerlerde kişinin şu veya bu olduğu fikri korunur ve bu her zaman görünüşte bir artı sayılan bir tür nihai argümandır; ancak gerçek bireyselleşmeye karşı bir etki işlevi görür."
Carl Jung, Vizyonlar: 1930-1934'te Verilen Seminerin Notları

 Persona ve Kötü Niyet

Örneğin, Fransız filozof Jean Paul Sartre'ın kötü niyet kavramını persona kavramıyla karşılaştırabiliriz. Sartre şöyle yazar:
"Kafedeki garsonu ele alalım. Hareketleri hızlı ve ileri doğru, biraz fazla kesin, biraz fazla hızlı. Biraz fazla hevesle öne eğiliyor; sesi, gözleri müşterinin siparişine biraz fazla ilgili bir ilgi gösteriyor. Sonunda geri dönüyor, yürüyüşünde bir tür otomatın katılığını taklit etmeye çalışıyor, tepsisini bir ip cambazının pervasızlığıyla taşıyor ve sürekli dengesiz, sürekli bozuk bir dengeye sokuyor; bu dengeyi de kolunun ve elinin hafif bir hareketiyle sürekli olarak yeniden kuruyor. Tüm davranışları bize bir oyun gibi geliyor... Oynuyor, eğleniyor. Peki ne oynuyor? Açıklamak için uzun süre izlememize gerek yok: Bir kafede garsonluk yapıyor. Bizi şaşırtacak hiçbir şey yok."

Jean Paul Sartre, Varlık ve Hiçlik
Sartre, garsonun insan gerçekliği konusunda kendini aldattığını söyler. Personası veya toplumsal rolü, insan varoluşuyla eşdeğer hale gelmiştir; bireyselliği, işiyle eşdeğer hale gelerek nesnelleşmiştir. Bir gün işine olan ilgisini kaybederse veya işten kovulursa, kişiliği parçalanır (çözülme aşaması) ve uçuruma bakar, henüz geliştirmediği gerçek benliğinin boşluğuyla yüz yüze gelir ve bu da varoluşsal bir krize yol açabilir.

Jung ise, insanın ilkel imgelerin gücüne kapıldığına ve gerçekliğe bağlı kalmadan aklını kaybedebileceğine inanır. Şöyle yazar:
"Bireyselleşmenin amacı, benliği bir yandan personanın sahte ambalajlarından, diğer yandan da ilkel imgelerin çağrışım gücünden arındırmaktır."

Persona ve Kolektif Bilinçdışı

İlkel imgeler veya arketipler, kolektif olarak miras alınan biçimlerdir. Bunu daha iyi anlamak için Jung'un ruh modeline aşina olmak gerekir. Benlik, bilinç ve bilinçdışı olarak ikiye ayrılır; bilinçdışı ise kişisel bilinçdışı (bireysel olarak edinilen ancak unutulmuş veya bastırılmış içerikler) ve kolektif bilinçdışı (kalıtımsal içerikler, yani arketipler) olarak ikiye ayrılır. Bilinçle ilgili olan, ego ile toplum arasındaki aracı olan, tartıştığımız personanın dışında, persona aynı zamanda kolektif bilinçdışının bir parçasını oluşturur ve bazen toplumsal arketip veya uyum arketipi olarak da adlandırılır.

"Persona, kolektif ruhun az çok keyfi ve tesadüfi bir parçasını temsil ettiği için, onu tümüyle bireysel bir şey olarak görme hatasına düşebiliriz. Adından da anlaşılacağı gibi, kolektif ruhun yalnızca bir maskesidir; bireyselliği taklit eden, başkalarını ve kendini bireysel olduğuna inandıran bir maskedir; oysa kişi, kolektif ruhun konuştuğu bir rolü oynamaktadır."

Carl Jung, C.W. Cilt 7: Analitik Psikoloji Üzerine İki Deneme


Personayı analiz ettiğimizde maskeyi çıkarırız ve bireysel gibi görünen şeyin aslında kolektif olduğunu keşfederiz; başka bir deyişle, personanın yalnızca kolektif bilinçdışı için bir maske olduğunu.

Hepimizin bir ismi var, bir unvan kazanmaya, bir işlevi yerine getirmeye ve şu ya da bu olmaya çalışırız. Bunların hepsi gerçektir, ancak ilgili kişinin özsel bireyselliğiyle karşılaştırıldığında yalnızca ikincil bir gerçekliktir. Özünde persona, birey ve toplum arasında bir uzlaşmadan başka bir şey değildir; bir insanın nasıl görünmesi gerektiği, küçümsenmemesi gereken bir şeydir. Ancak bireyselliğin gelişimi, kolektif bilinçdışıyla psişik bir ilişki gerektirdiğinden, asla yalnızca kişisel ilişkilerle gerçekleşemez.

Gerçek bireysellik sürekli olarak ön plana çıkar ve bilinçli zihne müdahale eder; bilinçdışı bizi bireyselleşmeye doğru yönlendirir. Bilinçdışını keşfederek, bilinçli yaşamımızı etkileyen arketipleri kolektif bilinçdışı içinde özerk kişilikler olarak özümseyebiliriz. Bunlar, dünya çapındaki bireylerin ve kültürlerinin kendine özgü ifadeleriyle hayata geçirilir. İnsanların fikirleri yoktur; fikirlerin insanları vardır.
Özünde, insan ruhu hem bireysel hem de kolektiftir, bu nedenle görünüşte çelişkili iki taraf arasındaki denge ve iş birliği, bize psişik dengeyi sağlayan şeydir.