Sevginin ve Şiddetin Kaynağı: Şiddetin Farklı Biçimleri

Sevginin ve Şiddetin Kaynağı: Şiddetin Farklı Biçimleri

Çeşitli şiddet tipleri arasındaki ayrım, onlara yol açan bilinç dışı dürtüler arasındaki ayrımı temel alır. Davranışın bilinç dışı dinamiklerinin anlaşılması, davranışın kendisini, köklerini, izlediği çizgiyi ve onu dolduran enerjiyi anlamamızı sağlar.

Oyunculuk Şiddeti

En normal ve patolojik olmayan şiddet biçimi oyunculuk şiddetidir. Bu şiddet biçimini nefret ya da yıkıcılıkla güdülenen hareketlerde değil, becerinin sergilenmesinde buluruz. Bu oyuncu şiddetinin örnekleri, ilkel kabilelerin savaş oyunlarından, Zen Budist kılıç dövüşü sanatına kadar pek çok durumda ortaya çıkabilir. Bütün bu savaş oyunlarında amaç öldürmek değildir; sonuç rakibin ölümü olduğunda bile bu, rakibin "yanlış yerde durması"nın sonucu olarak görülür. Oyuncu şiddetinde yok etme arzusunun yokluğundan söz ederken, doğal olarak bu türden oyunların ideal tipini kastediyoruz. Aslında oyunun açık mantığının ardında, bilinç dışı saldırganlığın ve yıkıcılığın gizlendiği görülecektir. Fakat, öyle olsa da bu şiddet tipinde esas dürtü yıkıcılığın değil, becerinin sergilenmesidir. 

Oyuncu şiddetinden çok daha kapsamlı bir pratik anlam taşıyan, tepkisel şiddettir. Tepkisel şiddetten anladığımız, şiddetin hayatın, özgürlüğün, onurun, mülkün -kişinin kendisine ya da başkasına ait- savunulması sırasında kullanılmasıdır. Bu şiddet, korkudan kaynaklanır ve en sık görülen şiddet olmasının sebebi de budur. Korkunun gerçek ya da hayali, bilinçli ya da bilinç dışı olması fark etmez. Bu tip şiddet, ölümün değil, hayatın hizmetindedir; amacı yok etmek değil, korumaktır. Bütünüyle akıl dışı tutkuların değil, bir ölçüde akılcı hesaplamanın sonucudur; bu nedenle amaç ile araçlar arasında belirli bir orantı görülür. Daha yüksek bir ruhsal düzeyde öldürmenin -savunma durumunda olsa bile- ahlaki olarak asla haklı olmadığı öne sürülmüştür. Ancak bu kanaatte olanların çoğu, hayatın savunulması için kullanılan şiddetin sadece yok etmeyi amaçlayan şiddetten farklı nitelikte olduğunu kabul eder. 

Haset ve Kıskançlık

Haset ve kıskançlıktan kaynaklanan düşmanlık, engellemeden kaynaklanan saldırganlıkla ilişkilidir. Gerek kıskançlık gerekse haset özel bir engelleme türü oluşturur. Bunlara, B'nin A'nın arzuladığı bir nesneye sahip olması ya da A'nın arzuladığı kişi tarafından sevilmesi neden olur. Nefret ve düşmanlık A'nın istediğini alan B'ye karşı, ona sahip olamayan A' da oluşur. Haset ve kıskançlık sadece A'nın istediğini almaması nedeniyle değil, onun yerine bir başka kişinin bu şansa sahip olması nedeniyle etkisini gösteren engellemelerdir. Hiçbir hatası olmadığı halde sevilmeyen Kabil'in kayırılan kardeşini öldürmesi, Yusuf ve kardeşlerinin öyküsü kıskançlık ve hasedin klasik örnekleridir. Psikanalitik yazın bu olguya ilişkin zengin klinik veriler sağlar.

İntikamcı Şiddet

Tepkisel şiddetle ilişkili, fakat patoloji yönünde bir adım daha ileri giden bir diğer şiddet tipi intikamcı şiddettir. Tepkisel şiddette hedef, zarar tehdidini saptırmak olduğu için bu türden şiddet biyolojik hayatta kalma işlevine hizmet eder. Öte yanda, intikamcı şiddette zarar, zaten verilmiş olduğu için şiddetin savunma işlevi yoktur. Gerçekte yapılmış olan bir şeyi sihirli biçimde bozmak gibi akıl dışı bir işleve sahiptir. İntikamcı şiddeti, bireylerde, yanı sıra ilkel ve uygar gruplarda buluruz. 

Hayal Kırıklığı

Şiddet bağlamında önemli olan tepki gene de farklıdır. Derin bir aldanma ve hayal kırıklığı yaşayan kişi, hayattan nefret etmeye başlayabilir. İnanılacak hiçbir şey ya da hiç kimse yoksa, kişinin iyiliğe ve adalete olan inancı aptalca bir yanılsamaya dönüşmüşse, hayata Tanrı değil Şeytan hükmediyorsa, hayat artık nefret doludur ve kişi hayal kırıklığının acısını artık taşıyamaz. Hayatın kötü olduğunu, insanların kötü olduğunu, kendisinin de kötü olduğunu kanıtlamak ister. Hayata inanan, hayatı seven, fakat hayal kırıklığına uğrayan kişi sinik ve yıkıcı birine dönüşecektir. Bu, umutsuzluğun yıkıcılığıdır; hayata yönelik hayal kırıklığı hayattan nefrete yol açmıştır. 

Yaratamayan İnsan Yok Etmek İster

Hayatı yaratmak, kişinin bir kupadan atılan bir zar gibi hayatın içine fırlatılıp atılan bir yaratık olma statüsünü aşmasıdır. Oysa hayatı yok etmek, aynı zamanda hayatı aşmak, tam bir edilgenliğin yarattığı dayanılmaz acıdan kaçmaktır. Hayatı yaratmak, güçsüz kişinin yoksun olduğu bazı nitelikleri gerektirir. Hayatı yok etmek ise sadece bir nitelik gerektirir: güç kullanmak. Güçsüz adam, eğer bir tabancası, bıçağı ya da güçlü kolları varsa, hayatı başkalarında ve kendisinde yok ederek onu aşabilir. Böylece, onu olumsuzlayan hayattan intikamını alır. Ödünleyici şiddet tam da güçsüzlükte kökleri olan ve onu ödünleyen şiddettir. Yaratamayan insan yok etmek ister. Yaratırken ve yok ederken sadece bir yaratık olma rolünü aşar. Camus, bu fikri Caligula'ya şu sözleri söyleterek özlü biçimde dile getirmiştir: "Yaşıyorum, öldürüyorum, bir yok edicinin coşku veren gücünü deneyimliyorum; bununla kıyaslandığında bir yaratıcının gücü çocuk oyunundan farksızdır." Bu, sakatın, hayatın özgül insani güçlerini olumlu biçimde ifade etme kapasitesini esirgediği kişilerin şiddetidir. Onlar, tam da insan oldukları, insan olmak nesneleşmeyi aşma anlamına geldiği için yok etme ihtiyacı duyarlar.