Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm Sendromu Nedir?

Stockholm sendromu, esir alınmaya karşı verilen psikolojik bir tepkidir. Stockholm sendromu olan kişiler, esir alan kişilerle psikolojik bir bağ kurar ve onlara sempati duymaya başlar.

Stockholm sendromu, başlangıçtaki kaçıran-rehine durumuna ek olarak, artık istismarcı ile istismara uğrayan kişi arasında bir bağın olduğu diğer travma türlerini de içeriyor. Birçok tıp uzmanı, mağdurun istismarcısına karşı olumlu duygularını, travma veya istismarın günlerce, haftalarca hatta yıllarca süren etkilerine dayanmak için kullandığı psikolojik bir tepki, bir başa çıkma mekanizması olarak görüyor.

Stockholm sendromu adını nasıl aldı?

Bu durum, adını 1973 yılında İsveç'in Stockholm kentinde meydana gelen bir banka soygunundan alıyor. Polisle yaşanan altı günlük çatışma sırasında, rehin tutulan banka çalışanlarının çoğu banka soyguncularına sempati duymaya başladı. Serbest bırakıldıktan sonra bazı banka çalışanları mahkemede banka soyguncuları aleyhine ifade vermeyi reddetti ve hatta savunmaları için para topladı.

Olayı araştıran bir kriminolog ve psikiyatrist, bazı banka çalışanlarının banka soyguncularına karşı gösterdiği yakınlığı tanımlamak için "Stockholm sendromu" terimini geliştirdi.

Stockholm sendromunun belirtileri nelerdir?

Stockholm sendromu olan kişilerde şunlar görülür:

1- Esir alan veya istismar eden kişilere karşı olumlu duygular.

2- Esir alan kişilerin inanç ve davranışlarına sempati duyma.

3- Polis veya diğer otorite figürlerine karşı olumsuz duygular.

Stockholm sendromuna ne sebep olur?

Araştırmacılar, bazı tutsakların Stockholm sendromu geliştirirken bazılarının geliştirmemesinin nedenini bilmiyorlar. Bir teoriye göre bu, atalarımızdan bize aktarılan öğrenilmiş bir teknik. İlk medeniyetlerde, başka bir sosyal grup tarafından yakalanma veya öldürülme riski her zaman vardı. Tutsak edenlerle bağ kurmak, hayatta kalma şansını artırıyordu. Bazı evrimsel psikiyatristler, bu atadan kalma tekniğin doğal bir insan özelliği olduğuna inanıyor. Bir diğer teori ise, tutsaklık veya istismar durumunun oldukça duygusal yüklü olduğudur. İnsanlar, zamanla kendilerine biraz nezaket gösterildiğinde duygularını düzeltir ve istismarcılarına karşı şefkat duymaya başlarlar. Ayrıca, istismarcıyla mücadele etmek yerine onunla birlikte çalışarak mağdurlar güvenliklerini sağlayabilirler. İstismarcısından zarar görmediğinde, mağdur minnettar hissedebilir ve hatta istismarcısını insancıl olarak görebilir.